Çevresel Sürdürülebilirlikte Green Washing’den Uzak Durmak
Çevresel Sürdürülebilirlikte
Green Washing’den Uzak Durmak
Bu bloğu takip edenler iletişimde yaşanan değişimleri takip
etmeye, yeniliklere kapı aralamaya çalıştığımı bilirler. Bugün de 2010’lu
yıllarda sıklıkla adını duymaya başladığımız sürdürülebilirlik iletişimi konusunu yazmak
istiyorum. Öğrencisi olmanın ayrıcalığını ömrüm boyunca bir şeref madalyası
gibi üzerimde taşıyacağım Cem İlhan ve Meral Saçkan hocalarım markalara
iletişim önerisi getirirken marka gerçeklerini her zaman terazinin bir
kefesinde, markanın kendini gördüğü yeri (çoğunda marka
kendini olduğundan büyük görür, nadiren de küçük görür) ise diğer kefesinde tutmam gerektiğini söylerlerdi. Ben de naçizane, danışmanlığını üstlendiğim tüm
müşterilerimde pusulamı bu düstura göre belirledim. Yani müşterimin hiç bir isteğini sorgulamadan yerine getirmedim. Söylediği hiç bir şeyi sorgulamadan uygulamaya almadım.
İşte yazımızın temasını da sürdürülebilirlik
iletişiminde marka beyanının önemi oluşturuyor. Finansal sürdürülebilirlik konusunda firmalar yasal zorunlulukların, borsaya kote olmalarının da etkisiyle daha gerçekçiyken, konu
çevresel sürdürülebilirlik olunca mangalda kül bırakmıyorlar. Bir insanın yılda
ortalama 7 ağaç tükettiğini düşünürsek (yıl boyunca ne yaparak 7 ağacın
sağladığı çevresel katkıyı tükettiğinizi düşünün lütfen) sıradan bir şirketin
hatta sanayi firmalarının ne kadar tüketim yaptığını varın siz hesaplayın. Dolayısıyla mahallenin kötü çocuğu olmamak için birçok firma genel olarak yürüttüğü çevresel sürdürülebilirlik
çalışmalarında verileri şeffaflıkla paylaşmayı reddediyor. Ülkemizde adını yeni
yeni duymaya başladığımız ancak Avrupa’da uzun süredir konuşulan bu etik dışı
tutum “Greenwashing” ya da “Green Sheen” olarak adlandırılıyor.
The Guardian gazetesi, Greenwashing’i “yanıltıcı çevreci
vaatler ve mesajlar” olarak tanımlıyor. Diğer yandan Greenwashingindex.com’a
göre, “Çevreye daha az olumsuz etki vermek adına iş süreçlerini geliştirmeye
harcadığı bütçeye kıyasla, çevreci olmak iddiasıyla reklam ve pazarlamaya
harcadığı bütçesi daha yüksek olan kurum ile şirketler genelde Greenwashing
taktiğini uygulayanlar arasında gösteriliyor. 2019 yılında SCM tarafından
yapılan açıklamada İngiltere Yatırım Birliği'ne göre, yönetim altındaki toplam
varlıkların%26'sı İngiltere'de sorumlu bir yatırım yaklaşımı ile yönetiliyor
deniyor. Yani %74’ü halen çevresel sorumluluktan uzakta. Kuralların sıkı sıkıya
takip edildiği bir coğrafyada durum böyleyse ülkemizi tahmin etmek hiç de zor
olmasa gerek.
Bilgiye ulaşmanın kolaylaştığı günümüzde bu gibi etik dışı
taktikler yerine gerçekten yapılanları anlatmak, marka samimiyetine gölge
düşürecek tüm açıklamalardan kaçınmak yerinde olacaktır. Örneğin tamamen
çevreciyiz, sıfır karbon salınımı ile ilerliyoruz, yüzde yüz doğa dostuyuz gibi
yanıltıcı söylemler yerine yeşil olmak için gayret ediyoruz. Çevresel sürdürülebilirliğe
katkı sunmak için şu çalışmaları yapıyoruz gibi samimi açıklamalar paydaşlar
nezdinde de karşılık bulacaktır.
Bunun yanı sıra şirketlerin yapacağı çevre odaklı KSS
projelerinde de hem Greenwashing yapmamaları gerekiyor hem de söylemlerine çok
dikkat etmeleri gerekiyor. Projenin mesaj seti belirlenirken dikte etmekten,
emir vermekten uzak bir ton belirlenmesinin yanı sıra mesajın ulaştığı kesimin
kendini suçlu hissetmemesi de düşünülmeli. Evet hedef kitle çevresel sorunu gündemine almalı ve bu sorunun çözümü için bir şeyler yapmalı ya da şirketin yaptığı çalışmayı takdir etmeli. Ancak bunu yaparken asla kendini ya da şirketin geçmişi suçlamamalı. Bazen bu ince çizgiyi kaçırabiliyoruz. Örneğin yakın geçmişte Cumhurbaşkanımızın İstanbul ile ilgili demeçleri vardı hatırlarsınız. Bu demeçlerde hem kendini hem de bugünü sorguluyor çevresel sorunları ülke nezdinde tarışmaya açıyordu. Siyasi erk çok sık mesaj verdiği için bu arada kaynadı, bir kaç gün üzerine konuşuldu ve sonrasında unutuldu ancak bir şirketin benzer bir açıklama yapması muhtemelen yıllar boyu şirketin bir krizin içinde kalacağının işareti olarak kabul edilebilir. Dolayısıyla KSS projesinde bu tepkileri baştan bertaraf etmek için bir STK'nın desteğinin alınması ve şirket mesajlarında kesinlikle şirket özeline girilmemesi faydalı olacaktır. STK desteği alınmasının bir diğer faydası da projenin tamamen ülke / çevre menfaatine yapıldığının ispatı olmasıdır.
Özellikle sürdürülebilirlik raporlarının
son şekline gelmeye başladığı bu günlerde bu meseleyi gündemde tutmak gerekiyor
diyor düşünüyorum.
Yorumlar