Lobi’de Bekliyoruz
Günümüzde halkla ilişkiler gerçek
manasıyla yapılamıyor olsa bile lobi faaliyetleri önemini koruyor. Ancak bu
konuda tıpkı diğer uygulamalarda olduğu gibi çağ dışı bir yol izleniyor.
Önce lobi kötü bir şey mi onunla
başlayalım. Lobi faaliyetleri, lobicilik kulağa hoş gelmeyen bir ifade. Ancak
gerçek manada durum pek de göründüğü gibi değil. Örneğin her zaman Türkiye’nin
özellikle AB kapsamında lobisinin olmadığından dert yanarız. Hatta 2000’li
yıllarda (2006’ya kadar takip edebildim sonrasını maalesef bilemiyorum) Türkiye’nin
önemli ajanslarından biri ülkemizin yurt dışı lobi faaliyetlerini yürütüyordu.
Ne kadar başarılı olduğunu şimdiki durumumuzdan anlamak mümkün elbette. Lobicilik
teriminin TDK karşılığı bile ‘Lobici olma durumu, dalancılık’ olarak geçiyor.
İşin aslı lobi faaliyeti yeni hayata geçirilmiş bir oluşumun kamuoyu yaratması
ve bilinirlik seviyesini yükseltme çalışmasından ibarettir. Ve evet, geçmişten
günümüze önemini zerrece kaybetmeden gelmiş bir kavramdır. Doğru ve amacına
uygun kullanıldığı zamanlarda hayli olumlu sonuçlar doğuran bu sistem ülkemizde
ise yeterli ilgiyi bir türlü göremiyor.
Peki, ama hata nerede, biz nerede
kaldık muasır medeniyet nereye gitti? Bu sorunun cevabı çok basit biz hala 1900’lü
yıllarda yapılan PR’ı taklit ediyoruz. Bernays’ın Jumbo filini haber yapmasını
ya da 300 yaşında kadın var gelin görüşün diyerek biletli gösteri yapmasını
birer PR harikası olarak kabul ediyor aynen taklit ediyoruz. En büyük şirketlerimiz bile kriz iletişimi,
lobicilik faaliyetleri gibi konuları sadece PR ajansları tarafından akademik
dille hazırlanmış raporlarda alıyorlar ve arşivlerine kaldırıyorlar. Onlar için
bile en önemli gündem maddesi Hürriyet’e haber olduk mu noktasında tıkanıyor.
Sistem PR ajansı başarısını sadece reklam eş değerlik hesaplamalarıyla ölçerken
lobi faaliyetleri de gazeteci, siyasetçi yakınlaşmalarından öteye geçmiyor.
İsterseniz bir kurum için Türkiye’de
yapılan lobi çalışmalarını adım adım takip edelim. Öncelikli olarak, kurumun
işler bir vaziyette hayata atıldığı, bir basın toplantısıyla ilgili basın
mensuplarına iletilir. Toplantıya muhabirler ve mecraların reklamcıları katılım
gösterirler. Burada temel mantık gazetecilerin yeni oluşum hakkında bilgi
alması ve reklamcıların bu oluşumun yaratacağı reklam bütçesinden maksimum pay
almasına yöneliktir. Artık şirketimiz mecralarda haber olmuş, kurulduğumuzdan
herkesin haberi vardır. Bir sonraki adım
şirket yetkilileri ile gazetecilerin bire bir buluşturulmalarıdır ki burada bir
üst basamağa geçtik demektir. Eşik bekçisi olarak adlandırdığımız bu köşe
yazarları yani medya dünyasının ‘cream dela cream’ tabakasını oluşturan zat-ı
şahaneler bizi severse hem haber olma sayımız artacak hem de kamu nezdinde
sağlam birer gönül elçimiz olacak demektir. Epey para harcanan bu bölümde eşik
bekçisi olarak adlandırabileceğimiz önemli gazeteciler ve şirketin patronu
mümkünse bir yurt dışı gezisine katılır ya da pahalı bir restoranda birden
fazla kez bu gazetecilerle bir araya gelinir. Bu aşama da bittikten sonra artık
şirketiniz ülkenin saygın şirketleri arasında gösterilmeye başlandı demektir ki
sıra da siyasi liderlerle bir araya gelmeye gelmiştir. PR ajansları bu süreçte
ülkenin siyasi liderlerinin takvimlerini incelerler. Adım adım ne yapacaklarını
şirkete aktararak uygun bir zaman ve mekan kollamaya başlarlar. Önce
milletvekili ve bakanlıklar nezdinde başlayan buluşma girişimleri bir sonraki aşamada
Başbakan ve Cumhurbaşkanı seviyesinde devam eder. Örneğin; yeni kurulan şirketimiz bir inşaat
firmasıysa ve dönemin Başbakanı ya da Cumhurbaşkanı yurt dışında bir inşaat
fuarına katılacaksa lidere eşlik edecek daha önce gönül elçimiz olan
gazeteciler, liderin özel kalemi gibi tüm kapılar çalınarak o uçakta şirket
patronunun yer alması sağlanır. Yolculuk boyunca ve fuarda yapılacak görüşmeler
sayesinde şirketimiz artık siyaseten de bilinir bir hale gelmiştir. Bu da
beraberinde şirketler için krizlere karşı bir savunma mekanizması ve
güvenilirlik seviyelerinde hızlı bir artışı getirir.
Adım adım Türkiye’de lobicilik faaliyeti
böyle çalışır. Eğer birden çok firma sektör adına bir lobi çalışması yapacaksa,
alelacele bir dernek kurulur ve dernek için adım adım bu maddeler uygulanır. Sonrasında
dernek sözcüsü olarak seçilen firmalardan birinin patronu medyada daha çok
görünüyor diye iç huzursuzluklar başlar ya dernek içinden başka bir dernek daha
kurulur ya da dernek fesih edilir.
Sistem artık Türkiye için bile
çalışmaz haldedir. Gelin bir örnekle yurt dışında ne yapılıyor ona bakalım:
ABD’nin tüm dünyaya empoze
ettiği, yönetim sisteminden tutun da yaşam sitiline kadar belirleyici bir rolü
olan Netflix’in geçtiğimiz günlerde attığı bir twit şirkete nelere mâl oldu? Şirket
yetkililerinin de doğruladığı olaya göre Netflix ABD’nin resmi Twitter
profilinden “Son 18 günde A Christmas Prince’i her gün izleyen 53 kişi, sizi
kim incitti?” (“To the 53 people who’ve watched A Christmas Prince every day
for the past 18 days: Who hurt you?) ifadesi paylaşıldı. Daha şirket çalışanları
twiti okumadan söz konusu paylaşım, kullanıcı bilgilerinden yararlanması
nedeniyle, hatırı sayılır sayıda kişiden tepki çekti. Twit silindi ama Netflix
kullanıcı bilgilerini depolar ve saklar bilgisi kaldı akıllarda.
Peki şimdi Netflix kriz
yönetiminde son derece önemli bir yere sahip olan lobi faaliyetlerini Türkiye’de
yapıldığı gibi mi uygulayacak? Ya da çağdaş anlamda olduğu gibi, evet kamuoyu
nezdinde gazeteci önemlidir ve gerçekten onlara durum açıklaması yapmak gerekir
ama big data içinde gazetecilik bir su damlasıdır diyerek büyük resmi mi
görecek? Netflix yerine yerli bir platform bu hatayı yapsaydı hızla konuyla
ilgili özür mesajı yayınlanır ve hemen gönül elçisi gazeteciler aracılığıyla
platformun katiyen bilgi saklamadığı aksine tüm datayı hızla erittiği bilgisini
gazetelerde görürdük. Ancak bundan önceki süreçte Netflix’in davranışını
bildiğimiz için bunda da aynı karakterle yoluna devam edeceğini rahatlıkla
söyleyebiliriz.
Bildiğiniz gibi Netflix 1988
yılında ABD’de yasalaşan ve video kiralama dükkânlarının kapanmasını önlemeyi
amaçlayan Video Gizliliğini Koruma Yasası’na uymayan bir platformdu.
Dolayısıyla 2013 yılında bu kanunun değişmesi için lobi faaliyetlerine başladı.
Bu kapsamda gerçekleştirdiği birçok aksiyondan en fazla verim aldığı ise
kuşkusuz mevcut işleyişin Facebook ile izleyici verisi paylaşmada engel
oluşturması nedeniyle abonelerinden yetkililere baskı yapmalarını istemesi
oldu. Çalışmalar sonuç verdi, yasa aynı yıl içinde Netflix lehine yeniden düzenlendi.
Yani Netflix big datayı kullandı birkaç kerameti kendinden menkul kişiyle
uğraşmak yerine hedef kitlesini harekete geçirdi. Bunu yaparken medyayı
kullanmadı mı tabii ki kullandı ama bizde olduğu gibi amaç değil araç olarak
gördü medyayı.
Kısacası, lobi ve lobicilik kötü
bir şey değildir ama 1900’lerde yapılan şekliye devam ettirilecek bir şey hiç
değildir. Eğer big datayı kullanmıyorsanız, eğer müşterilerinizle aranızda
anlamlı bir bağ kurmuyorsanız ve onları ürün / hizmetinizin anlamlı bir parçası
yapmıyorsanız sizi ülkenin duayen gazetecisi ya da Cumhurbaşkanı tanısa ne
olur, tanımasa ne?
Aslında ülkece durumumuz aynı bu karikatürdeki gibi değil mi?
Yorumlar