Siyasal İletişimde Temel Stratejiler

1930’lu yıllarda ABD özelinde başlayan seçim kampanyalarının en etkininin 1952 yılında yaşanan seçimlerde Eisenhower zamanında gerçekleştiğini söyleyebiliriz.

Ülkemizde ise devlet radyosunun seçim propagandalarında kullanılmasına izin verildiği 1945 yılını esas alarak kullanabiliriz. Ancak ilk kampanya denince akla 1979 yılı seçimleri ve Cen Ajans gelmekte elbette. 79 yılında Cen Ajans Adalet Partisi için siyasal gazete reklamları hazırlamanın yanı sıra kampanyada kullanılacak kasetleri de hazırlamıştı.

Günümüze geldiğimizde artık seçim kampanyaları, hatta milletvekili adayları dahi ağızlarından çıkacak her sözü, yapacakları her hareketi iletişim danışmanlarından onay almadan yapmamaktalar. Bu kadar yoğun ve stresli bir dönemin iletişim planlaması dea elbette büyük önem arz ediyor.

Seçmeni ikna edebilmek adına uygulanan ikna stratejileri, günümüzde de hala çalışır anahtar olarak ön plana çıkıyor.

Bu stratejilerden Canvassing (yüz yüze oy toplama) adayın kapı kapı gezerek vaatlerini anlattığı, karşılığında oy istediği sistemdir. Bu sistem en etkili yol olarak görülse de Aday ya da lider bazında uygulanması imkansıza yakındır. Bu sistemle yapılan çalışmaları partilerin gençlik ya da kadın kollarının günümüzde yaptığı ev ziyaretleri örneğinde görülebilir. Ya da mahalli seçimlerin çoğunda muhtar adaylarının mahalleliyi gezerek oy istemesi gösterilebilir. Aday ya da lider temelinde bu duruma en yakın örnek adayların mahalle esnafı ziyaretleri, kahvehaneler de yaptıkları anlık konuşmalar olarak ön plana çıkmaktadır. Yine telefon üzerinden zamanında “Genç Parti” ile Cem Uzan’ın aktif olarak kullandığı seçmene bant kaydı dinletme ya da birebir konuşma yine yüz yüze konuşma kadar etkili olmasa da canvassing örneği olarak gösterilebilir.

Seçmenle bağlantıya geçilebilecek diğer bir yol ki yazının geri kalan kısmı tamamen bu kurguda devam edecektir. Kitle İletişim Araçlarının kullanımı olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüz iletişim çağının getirisi olan teknolojik yenilikler ve gelişmeler kitle iletişim araçları ile yapılan propagandaları kolaylaştırmakta, tek bir noktadan tüm seçmenlere ulaşmayı mümkün kılmaktadır. Kitle iletişim araçları kullanılarak yapılabilecek en kolay ve aslında nispeten en doğru yatırım, kamuoyu oluşturmak olacaktır.

Kamuoyu oluşturma adına Alman Sosyolog Neolle Neumann 1974 tarihli suskunluk sarmalı yöntemi günümüzde halen birçok siyasal oluşumlar tarafından kullanılmakta ve uygulanmaktadır. Suskunluk sarmalı kısaca fikriniz ile taban tabana zıt bir ortamda sessiz kalmanın tercih edilmesi olarak özetleyebiliriz. Sarmalı çalışır kılmak için 2 temel faktör bulunmaktadır, bunlar;

-          Toplum, ortak siyasi görüşten sapan bireyi dışlamakla tehdit etmektedir. (bitaraf olan bertaraf olur ya da cahiller bize oy vermiyor söylemlerini hatırlamakta fayda olabilir.)
-          Bireyler sürekli olarak dışlanma korkusu duymalıdır. (Dışlanmamak adına A siyasi görüşe sahip bir seçmen eğer bulunduğu ortamda B siyasi görüşü ağır basıyorsa bunu dillendirmekten kaçınır ve çoğunlukla kendisi de B partisi seçmeniymiş gibi davranış sergiler.)

Günümüzde sosyal medya’nın etkinliğini arttırması ile suskunluk sarmalı kırıldı gibi görünse de siyasi erk’in baskılama çabaları, yapılan yorumlar ve paylaşılan haberler de iş kaybı ya da hakkında açılabilecek davalardan çekinen seçmenler sarmalı çalışır durumda tutmaktadırlar.

Günümüzde en yoğun olarak kullanılan bir başka yöntem ise Gündem Kurma teorisidir. Teoriye göre insanların ne düşündüğü çok önemli değildir. Önemli olan ne hakkında düşündükleridir. Yani teori seçmenlerin bir konunun önemli olduğuna inanmaları halinde o konuyu çözebilecek en kabiliyetli adaya oy vereceklerine işaret eder. Yıllardır süre gelen başörtüsü ya da her seçim öncesi ortalığın çeşitli nedenlerle karıştırılması, eylemlerin olması, ekonomik sıkıntıların baş göstermesi teorinin bir nevi kanıtı olarak görülebilir.

Yine seçmene Kitle İletişim Araçları ile ulaşılırken kullanılabilecek güzel bir başka strateji ise “Korku Çekiciliği” stratejisidir. Aday korku çekiciliğini kullanmak için öncelikli olarak onlar - biz ayrımı yapmalı devamında seçmenin kendi isteği dışında hareket etmesi halinde başına gelebilecek felaketleri sıralayarak kendisine oy vermeye motive etme çalışmasıdır. Yıllardır dinlediğimiz onlar gelirse laiklik gider ya da onlar gelirse din elden gider söylemleri bu çerçevede değerlendirilebilir.

Diğer strateji ise ‘bir kereden bir şey olmaz tekniği’ ya da bilimsel adıyla “Kapı Aralama” tekniği olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada amaç partiye oy verme potansiyeli taşısın taşımasın tüm parti dışı seçmeni parti toplantılarına, organizasyonlarına vb. noktalara çağırmak ve katılımını sağlamak üzerine kurgulanmıştır. Temel motivasyon bireyin küçük bir isteği yerine getirdikten sonra daha büyük bir isteği örneğin partiye oy verme isteğini yerine getirebileceği motivasyonudur.

Son olarak elbette “Mesaj Tekrarı” stratejisi ön plana çıkmaktadır. Bu konuda biz zamanların kimine göre dehası, kimine göre en zeki katili Adolf Hitler şöyle söyler; “Propagandanın amacı halkın dikkatini belli “durumlara” çekmektir. “İşin sırrı, herkesi ustalıkla bu durumun gerçek olduğuna ikna etmektir.” “duygulara hitap edilmelidir; az sayıda noktaya temas edilmelidir; bu noktalar, herkes inanıncaya kadar defalarca tekrar edilmelidir. ... Kişinin bilinçaltına yerleşmeli ve orada çalışmalıdır. ... Propaganda, dikkati gerçek bilgiden uzaklaştırır ve yanlış olana yönlendirir. Sürekli tekrar, yanlış bilgiyi bilinçaltına gömer (kişiyi şartlar) ve şartlanmış kişi, yanlış bilgiyi doğru kabul eder.”

Tüm bu bilgiler ışığında kampanyaların seçmen üzerindeki etkilerine bakacak olursak şöyle bir tablo çıkıyor karşımıza;
Öncelikle seçmen kitle 3 ana gruba bölünebiliyor. Bunlar:
-          Şekillenenler
-          Yüzergezerler
-          Parti değiştirenler olarak gruplanıyorlar.

Başlangıçta herhangi bir partiye oy vermeyi düşünmüyordum, ancak lider söylemleri, parti programını inceleyince A partisine oy vermeye karar verdim diyen seçmen şekillenenler olarak değerlendiriliyor ve tüm seçmenler içinde ortalama %28’lik bir alan kaplıyor. Başlangıçta B partisine oy verme niyetinde olan ancak fikrinden hızla uzaklaşarak A partisine yaklaşan fakat aksiyon olarak yine de B partisine oy veren seçmen yüzergezer olarak adlandırılmakta ve genel seçmen içinde yeri %15 olarak belirtilmektedir. Sadece siyasal kampanyadan etkilenerek A partisinden B partisine geçenler ise Parti Değiştirenler olarak adlandırılmakta ve genel seçmenin %8’ini oluşturmaktadır. (Kaynak Lazarsfeld) Bilimsel olarak toplamda yaklaşık %51 seçmen için söylemler son derece önemlidir. Bu durumda siyasi şarkılar, her kanaldan fırlayan siyasi liderler daha anlamlanmıştır düşüncesindeyim.

Diğer yandan bir başka kaynağa göre kampanyalar %53 oranında mevcut görüşü güçlendirmekte, %14 oranında seçmenleri aktifleştirmekte, % 17 oranında değiştirmekte ve %16 oranında etkisiz bırakmaktadır. (Kaynak: Maisel)



Yorumlar

Mustafa Cıngı dedi ki…
Sizin de belirttiğiniz oranlara istinaden, Ateş İlyas Başsoy'un tabiriyle kendini partili olarak görmeyip gidişata göre oy veren "Siyasetsiz Seçmenler" in oranları ülkemizde %30'lara yakın hocam. Öyle olunca bu oyu alan parti iktidar olması mümkün olan parti oluyor. Bu seçim sürecinde bana göre Ak Parti ve HDP dışındaki partiler bu oylara talip değil gibi bir strateji yürütüyorlar sanki...
Ali Rıza Erbayrak dedi ki…
Aynen Hocam;
Kazanan da bu kitleye oynayan partiler oldu zaten. Diğerleri yerinde saydı.

Bu blogdaki popüler yayınlar

İş mailinde emoji kullanılır mı?