SANAL MARKALAR SAVAŞI

Hepimiz, MIRC ile tanıştık internet ile. Aslında 90’lı yılların ilk yarısına çocuk yaşta girenler demek daha doğru bir yaklaşım olacak galiba. Türkiye de internetin gelişini 1993 yılı olarak esas alırsak bu günün genç hatta orta yaş sınıfına dâhil olan kişileri, o zamanın çocuklarıydı. Doğru düzgün Türkçe bir site bulamadığımız için yada bulsak da çok güzel kızlarla ve süper yakışıklı erkeklerle tanışmak bize daha cazip geldiği için sevdik zurna ve aywa kanallarını. Öyle ya gündelik yaşamımızda merhaba bile diyemeyip melaba dediğimiz kızlar ve erkekler artık “slm, nbr, asl,” uzaklığındaydı.

Netimiz yavaştı, 33,600 kbps. Bugün cep telefonlarının 3G paketlerinin hatta Edge paketlerinin bile kullanmadığı bir hızdı ve P100’ler ile tanıştık internetle. Hepimizin konuyla ilgili ayrı bir hikayesi vardır. Mesela ben ilk kez bir internet sayfasını doktor bir tanıdığımızın evinde görmüştüm. Hatta diğer odada TV izliyordum ve içerden “Ali Rıza gel internet açtı amcan bir daha göremeyebilirsin” demişlerdi. Ne kadar komik değil mi? İnanın o zaman çok manalıydı. 56000 kbps hıza geçtiğimizde uçuyorduk net ile ancak hala bir mp3 indirmek işkenceden öte olmuyordu. Tabii ardı ardına açılan internet cafeler geldi peşi sıra. Sanki gençlerin buluşup konuşabildikleri güzel pastanelerimiz çoktu da internet cafe eksikti memlekette. Gittik hepimiz o cafelere işte orada öğrendik zaten mirc nedir, ne işe yarar. Düşünsenize geçtim Facebook’u, google bile girmemiş hayatımıza sadece yahoo var. İşte hayatımızın sanal markaları MIRC, Yahoo, Hotmail, ICQ hatırlayabildiklerim bunlar. Peki bugüne hangileri kaldı dersiniz. Daha doğrusu hangileri eski gücünde. Yahoo artık arama motoru değil eski bir e-posta sağlayıcı olarak görülmekte, Hotmail sadece MSN sayesinde hayatın bir yerlerinde yer alıyor. Üstelik hepimizin sabahlara kadar chat yaptığı MIRC ve ICQ ölmüş, sadece birkaç lokal site mirc tabanlı chat programı yayınlayarak kullanıcı çekme derdinde.

Peki bugüne geldiğimizde ne değişti. Evet artık çoğumuz gazete almıyor internetten takip ediyoruz. Hatta bazılarımız çarşıya, pazara dahi çıkmıyor internetten alış-veriş yapıyoruz. Bu kadar bağımlıyız internete. Hatta devlet büyüklerimiz çıkıp kardeşim bazı siteler Türkiye de kazandıkları paraları vergilendirmiyorlar diye dert yanıyor. Bir saniye burası önemli! Konu Google tabii ki düşünün bir internet sitesi Türkiye de üstelik o kadar iyi para kazanıyor ki devletin gözüne batıyor ve vergi versene diyor. Mantıklı duruyor değil mi? Ancak iki taraflı bakmak lazım olaya. Önce devlet gözüyle bakalım. Bir site var ABD menşeli, bu site Türkiye den sıkı bir reklam geliri elde ediyor. Haliyle vergisini vermesi gerek. Şimdi birde Google tarafından bakalım aynı meseleye. Dünyanın en iyi arama motorunu son kullanıcıya bedava sunuyor. Ayrıca “adwords” hariç olmak üzere site endekslerken hiçbir maddi gücü göz önüne almıyor. Yani sizin siteniz günde ortalama 3 milyon hit alıyorsa ben trilyonlar versem bile Google normal arama sonuçlarında benim sitemi sizin sitenizin üstüne çıkartmıyor. Hatta bu konu pek çok SEO için hırs meselesi olmuş ancak hepsi aynı hüznü yaşamıştır. Yani Google dürüst bir sitedir. İki kuruş para için son kullanıcıyı garip sitelere yönlendirmek yerine olabiliecek en doğru siteye yönlendirme yapar. Ayrıca bu gün hepimizin bildiği gibi “Bing” isimli arma motoru büyük şirketlere para vererek “Google” arama sonuçlarında yer almayın teklifi yapıyor. Google buna da ihtiyaç duymuyor. Ve son olarak Google hit alan Türk sitelerine reklamlar veriyor ve her tıklama başına o sitelere belli bir miktar para ödemesi yapıyor. Yani bir nevi vergi veriyor. En azından Türkiye den kazandığı paranın bir kısmını Türkiye de bırakıyor. İşte hal böyle olunca Google’da Amerikada ayrı Türkiye de ayrı vergi vermem kimse kusura bakmasın diyor. Sürekli inovasyon peşinde koşan, yarattığı pek çok araç ile son kullanıcının neredeyse tüm internet ihtiyacını karşılayan bir internet yatırımcısının böyle düşünmesinden daha doğal bir şey olamaz zannediyorum. İki taraflı çok çetrefilli bir yol aslında bu gidilen. Google kendince haklı Devlet kendince haklı. Tabii ülkemizdeki yasaların halen online sistemler ile ilgili düzenlemeler içermemesi Google’ı bir adım öne çıkartıyor. Hal böyle oluncada hepimize Google haklı yapacak bir şey yok demek düşüyor.

İşte 1993 yılında basit bir chat programıyla hayatlarımıza giriş yapan eski bir Amerikan ordu sisteminin bu gün hayatlarımızı nasıl esir aldığının hatta nasıl hükümetler için krizler yarattığının somut bir örneği. Google vergi vermeli mi yoksa vermemeli mi bilmiyorum. Ancak bildiğim artık Türkiye’nin de bu global ekonomik savaşta güçlü markalarla yerini alması gerekliliğidir. Aksi halde Türk halkı daha çok yabancı markalara yönelecek ve sermayemiz hızla erimeye devam edecektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İş mailinde emoji kullanılır mı?

Siyasal İletişimde Temel Stratejiler