Hükümdar Markalar
Günümüzde tüm firmalar, Kobisinden, Obisine kadar hepsi kendini bir marka, bir hükümdar olarak görmekte, isimlerin bile trade’i alınmaktadır. Bu gün Hülya marka dergi, Madonna marka parfüm bulabiliyorsak aslında markalaşmanın ne boyutta olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz demektir.
Her marka eskiden hayatımızda bir yeri sahiplenirdi. Örneğin hürriyet gazetesi en iyi haber kaynağıydı. Yani haber ihtiyacımızı ancak Hürriyet giderir derdik. Bugün durum değişti artık özgürlük istiyorsak Hürriyet okumalıyız. İnsanı hayrete düşürüyor değil mi? Bir marka çıkıyor özgürlüğümüzü sahipleniyor. Yada Turkcell eskiden iletişim deviydi bugün Turkcell ile hayata bağlanabiliyoruz. Yani Turkcell olmadan hayatta değiliz, ölüyüz. Markalar elbette hayatımızda bir şeyleri sahiplenmeli yoksa yaşayamazlar. Ancak bu kadar hırs bu kadar ihtiras neden? Düşünün Turkcell kullanıyor olmak sizi diğer operatör kullananlardan daha üstün yada daha imtiyazlı kılar mı? Hayır der gibisiniz, ancak Turkcell evet diyor. Açık, açık ben sizden büyüğüm, benim lütufum ile hayattasınız demeye çalışıyor. İşte tam bu noktada markadan kopmalar başlıyor. Turkcell pahalıdır, Turkcell kazıklar gibi. Nasıl pahalı olmasın, hayatta kalmanın bedeli çok mu ucuz olmalı? Veya Hürriyet gazetesi diğer gazetelere göre (siyasi gazeteler) içi boş haberler yapıyormuş. Nasıl yapmasın, başka türlü kendinizi nasıl özgür hissedeceksiniz? Evet markalar söylemlerine uygun fiyat politikaları ve duruşlar ortaya koysalar da günümüzde durum pekte iç açıcı değil, aksine vahim boyutlardadır. Halk daha sıcak, onlarla empati kuran kesinlikle onlara lütuflarda bulunmayan firmalara daha hızlı yönelmekte ve onları tercih etmektedir.
Samimiyetin dozunu iyi ayarlayabilen, yani doğru iç görüyü yakalayıp kullanabilen reklamcılar markalarına can verirken, diğerleri maalesef tarihin tozlu raflarında şimdiden kendilerine yer edinmiş durumdadırlar. Günümüz özgürlükler dünyasında insanlar onlara hükmedecek firmalarla değil onları en iyi anlayan firmalarla iş birliği yapmak istiyorlar.
Her marka eskiden hayatımızda bir yeri sahiplenirdi. Örneğin hürriyet gazetesi en iyi haber kaynağıydı. Yani haber ihtiyacımızı ancak Hürriyet giderir derdik. Bugün durum değişti artık özgürlük istiyorsak Hürriyet okumalıyız. İnsanı hayrete düşürüyor değil mi? Bir marka çıkıyor özgürlüğümüzü sahipleniyor. Yada Turkcell eskiden iletişim deviydi bugün Turkcell ile hayata bağlanabiliyoruz. Yani Turkcell olmadan hayatta değiliz, ölüyüz. Markalar elbette hayatımızda bir şeyleri sahiplenmeli yoksa yaşayamazlar. Ancak bu kadar hırs bu kadar ihtiras neden? Düşünün Turkcell kullanıyor olmak sizi diğer operatör kullananlardan daha üstün yada daha imtiyazlı kılar mı? Hayır der gibisiniz, ancak Turkcell evet diyor. Açık, açık ben sizden büyüğüm, benim lütufum ile hayattasınız demeye çalışıyor. İşte tam bu noktada markadan kopmalar başlıyor. Turkcell pahalıdır, Turkcell kazıklar gibi. Nasıl pahalı olmasın, hayatta kalmanın bedeli çok mu ucuz olmalı? Veya Hürriyet gazetesi diğer gazetelere göre (siyasi gazeteler) içi boş haberler yapıyormuş. Nasıl yapmasın, başka türlü kendinizi nasıl özgür hissedeceksiniz? Evet markalar söylemlerine uygun fiyat politikaları ve duruşlar ortaya koysalar da günümüzde durum pekte iç açıcı değil, aksine vahim boyutlardadır. Halk daha sıcak, onlarla empati kuran kesinlikle onlara lütuflarda bulunmayan firmalara daha hızlı yönelmekte ve onları tercih etmektedir.
Samimiyetin dozunu iyi ayarlayabilen, yani doğru iç görüyü yakalayıp kullanabilen reklamcılar markalarına can verirken, diğerleri maalesef tarihin tozlu raflarında şimdiden kendilerine yer edinmiş durumdadırlar. Günümüz özgürlükler dünyasında insanlar onlara hükmedecek firmalarla değil onları en iyi anlayan firmalarla iş birliği yapmak istiyorlar.
Yorumlar